“ Bir gün öleceksin diye niye korkuyorsun? Bu,
dünyanın yasasıdır. Senden önce yaşamış o kadar değerli insan, hiç seslerini
çıkarmadan öldüler. Sana ne oluyor?” (Lucretius)
Ölüm nedir arkadaş…
Yok olmak mı? Yoksa sadece
felsefi anlamda varlığa gelmenin tersi mi?
Ölüme ilişkin sorulacak her soru bilincin bir
oyunudur aslında. Hepsi düşünebilme yetimizin bir aldatmacasıdır.
Cogito ergo sum…
Doğum ve ölüme ilişkin sorduğumuz her soru bizim
deneyim edemediğimiz gözlemlerimizin oluşturduğu bir düşünce pratiğidir.
Ölüm ve doğum
matematiktir. Yani bir dildir. Dile gelen yaşanmamışlıklardır.
İnsan hayatı Parmenides’in varlık anlayışındaki
gibi sadece deneyime gelen yani varlığa gelmeyen ya da yokluğu olmayan ya da
daha basit ifadeyle başı ve sonu olmayan sadece olan ve olanın yaşandığı bir
süreçtir.
Biz ölümsüzüz arkadaş…
Varlığa geldiğimiz anı
ve yokluğa gidişimizi yaşayamayan zavallılarız.
Varlığa gelme ve yokluğa giderken mekân seçme hakları
elinden alınmış zavallılar. Öldükten sonra cenneti ve cehennemi seçemiyoruz.
Doğduğumuzda nerede ve kimlerle hangi kara parçasına ait olduğumuzu
belirleyemiyoruz. Sadece kaderimize razı oluyoruz.
İnsanoğlu varolduğu
andan yok olduğu ana kadar iradesiz mi?
İşte arkadaş,
Yaşarken yaptığımız bu iradesizliğe başkaldırmak,
başını ve sonunu bilemediğimiz bu süreçte zamanı ve mekânı belirleme
isteğimizin adına devrimcilik diyorum.
Eğer doğduğumuz ve öldüğümüz anı algılayamıyorsak,
yaşamlarımız sonsuzdur. Varlığa gelmemiş ve yokluğu olmayandır. Yani
yaşamlarımız başı ve sonu olmayan bir irade ortaya koyma sürecidir.
Ölümü anlarız fakat
kavrayamayız.
Politika ölüme benzer çünkü politik olmak irade
ortaya koymaktır. Politikada nedenler anlaşılır fakat kavranamaz. Ölüm gibi
politikada, insanın kendisinin de öznesi olduğu bir süreç olduğu için sonuçları
geçmiş olmadan anlaşılamaz.
Devrimcilik algılananın ötesine geçip, irade ortaya
koymaktır. Devrimcilik, başlangıç ve sondan bağımsızdır. Sonsuzluk içerisinde
sonlanmayan bir sonsuza gidiştir. Süreklidir, insanın yaşamı gibi başı ve sonu
yoktur. Zamanın ötesinde mekanın içerisindedir.
Bizim
derdimiz homo politicus yaratmak olmalıdır. Varlığın sonsuzluğu içerisinde,
ölümü yoksayan, doğarken ve ölürken elinden alınan seçme hakkını yaşamın
sonsuzluğunda elde eden homo politicus…
Yaşamaya mahkûm, yaşama mahkûm olmayan, zaman ve
mekânın muhafazakâr durağanlığına isyan eden devrimci bir homo politicus…
Ölümün bilincine varamayacağını bilen ve tamda bu
sebeple sonsuzluğa inanan umutlu bir homo politicus…
Sonsuz yaşayacağını bilen ve bu yüzden durağanlığın
sıkıcılığı içerisinde yaşama isyan eden sürekli değiştiren bir homo politicus…
Periklytos’08
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder