Ölüme Dair-2


'Günaha Son Çağrı' filmini izledikten sonra yazdıklarım.

Ölüme dair notlar:

Ölüm korkudur insan zihninde.
Sonsuzluk, hiçlik, özgürlük, yokoluş, yeniden varoluş…
Hangisidir?
Ölüm bir bilinemezlik, bir arzu durumudur.
Kimisi için simgesel kimisi için imgesel;
her ikisi içinde bilinemezliğe duyulan korku.
Korku yarındır,
ölüm yarından sonraki gün.

Ölüme korku bilinemezlikten  gelir.
Çürümek, kokmak, bir çukura terkedilip, unutulmak…
Ya da tam tersi yeniden diriliş, cennet, cehennem…
Bu korkunun kaynağı ruh ve beden ikiliğidir.
Bir tarafta bedenin çürümesi ve kokması,
öbür tarafta bilincin karanlıklara hapsolması.
Belki de ruhun bedenin sınırlarının dışına çıkması, özgürlük...
Ya da ruhun terki ile bedenin ab-ı hayatıdır.
Hem umuttur ölüm, hem de korku.

Ölüm, gerçeklikteki ruh beden karşıtlığının acı sonlanmasıdır.
Her ikisininde trajik yitirilmesi…
İnanç kurtuluştur!
Ruhu bedene tercih ediştir,
zihnin bedene üstün gelişidir…
Bedenin yokoluşu ruhun özgürleşmesi,
insanın çatışmasının sonlanması ve acıların terkidir…
Ya da tam tersi...
Bedenin ruhun çığlıklarını dindirmesidir.

Cennet bedenin yeniden dirilişidir,
ruhun yeniden hapsedilmesi…
Ruhun arınması ve bedene kavuşmasıdır.
Ruha öfkedir cennet tasavvuru…
Bedenin özgürlüğü ve arzuların tatminidir.

Cehennem ise ruhun bedene öfkesidir,
bedene acılar çektirerek, ruhun intikam alışıdır.
Ruh yargılanmıştır, suçlu bedendir…

Ben araftayım.
Ne beden ne ruh…
Hem beden hemde ruh...
İkisinin çatışmasının karşıt biçimlenişi…

Ölümü bekliyorum.
İsa'nın sonu gibi…
Çarmıhta beden ve ruhun beraber çektiği acılar,
bu düalist birlikteliğin gerçek yok oluşu…

Ölümden sonrası diye düşünür insan,
sonrası bir hiç,
ne zor söylemek, ölüm olmuş kurtuluş…
Beden acılarda, ruh azapta…
Karşıtlık çelişkilerini yitirmiş, birlikte mutlu!
işte benim acı veren trajedim…
ölüm bilimde anlam bulmuş…
çürümek, kokmak ve unutulmak…
işte benim acınası hasretim…
ölüm korku olmaktan çıkmış,
yokoluş doğal döngü olmuş…
Ey İsa yardım et…
Çarmıhına al beni…
Bedenin ve ruhun korkularını ver bana…
Bedenin arzuları ruhun küçümsemeleri ile buluşsun…

'Ey tanrım beni niye terkettin'…
Neden arafa hapsettin…
Arzular nerede?…
Ruhun bedene, bedenin ruha öfkesi nerde?
Sonrası çürümek, kokmak ve unutulmak olana,
bu hasret ve umursamazlık niye...
Ruh bedende ölmüş, beden ağırlaşmış…

Ruh ve bedenin çatışması gerçeklikte verilen savaşsa,
Benim yönüm ne?
Neden savaşı kazanmak için cennetim ve cehennemim yok?
Araftayım…
Yürüyecek mecalim yok…
Ruhumun haykırışı fısıltı olmuş…
Bedenim sağır…

İşte dostlar bu şekilde  ölürsem,
dalga geçerek deriz ya bazen,
'ya varsa' diye…
Eğer varsa!…
arada hapishaneme gelin…
biraz müzik, biraz da kitap okuyun,
ama fazla konuşup, kafamı şişirmeyin…

Periklytos'13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder