Yaşama Kazık


Yaşam nedir?

Bugün okumaya niyetlendiğim bir biyoloji kitabının başlığı. Kitabı başlığından korktuğum için okuyamadım. Yaşamın biyolojik tanımından korktum. Elimizde kalan şarkılara konu olan, romanlarda aradığımız, sevgilinin gözlerinde bulduğumuz, bir kadeh şarabın o kan kırmızı derinliğinde kaybolarak aradığımız, dost sohbetlerine meze olan anlam ve merakı kaybetmekten korktum.

Sonra korkmaktan korktum. Herşeyden ne kadar korktuğumu farkettim. Yaşamak için korkmak, korkmak için yaşamak. Hayatta kalmak için aklımı sattığım, korkmak ve yaşamak arasındaki düalist ittifak. Bu ittifakı kırmak lazım. Devrim düzeni değiştirmek değil, korkuları yıkmaktır. Devrim sanattır. Bir şarkı, aşk, düş, göremediğmiz detaylar ama en önemlisi ruhu ve vicdanı olandır. Sonra aklıma ama değiştirirsek yenisini nasıl kuracağız sorusu geldi. İşte yine korku girdi aklıma bir şeytan gibi...

Sonra ne olacak? Ne olacaksa olsun be! Can Yücel'in dediği gibi "devrim bir maratonsa onlar bunun en güzel yüz metresini koştular." Belki sadece koşmak gerek. Bozcaada'da uçurumun kenarında umarsızca gece karanlığında koştuğum gibi. Belki yeniden insanların yüzlerinde kendi hayallerimizi aramanın ya da romanlar okurken kendimizi o romanın içerisinde hissetmenin zamanı gelmiştir. Hayatın korkuyla örülen o görünmez sınırlarını aramanın ve ötesine kaçmanın hayaline kapılmak gerekiyor. Peki neden yapmıyorum diye düşündüm. Aklıma Yahudi toplama kampları geldi. Neden isyan etmediler? Neden görünen tel çitlere koşmadılar? Sonra hayatın bir toplama kampı olduğunu düşündüm. Çalışmak, itaat, sebepler, akli olan, gereklilik, zorunluluk, esaret, ahlak; yaratılan hayatın özünü anlatan sözcükler. Toplama kampındaki gibi. Tek fark bizim tel örgülerimiz bakmayı bilmediğinde görünmez olmuş. Peki neden bedeni yaşatmak için aklın yitirilişi… İşte yine biyoloji kitabından korktum. Öylesine, bir esir gibi yaşamanın mantığını anlatmasından korktum. Bu kez devrimci bir korku bu…


Korkuyu devrimcileştirmek gerektiğini işte bu sabah öğrendim...

Ne zor kaçacak yer kalmamış. Sığınacak tek yer hayatın kendisi olmuş. Ya zihnim odamda benimle kalan çaresiz hüzünlü aklım. Onu vermeyeceğim. O direnecek. O devrimci kalacak. O sanatla, aşkla, bilme isteğiyle kendi kendine yitip gidecek, onu taşıyan bedene ve kapının dışındaki ikiz kardeşi itaatkar akla acıyarak el sallayarak veda edecek birgün kadim yolculuğa çıkarken. Peki geride ne kalacak? Ne kalırsa kalsın, o da  benim geride kalanlara kazığım olsun!

Periklytos'12

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder